Türkiye’nin Çevresindeki Bölgesel Sorunlar
Bir ülkenin dil, din, tarih ve kültürel yönden komşuları ile benzer özellikleri jeopolitik açıdan o ülkeye güç kazandırır ve ülke politikalarını olumlu yönde etkiler. Türkiye soy, din, ekonomi, dil ve tarihi idealleri bakımından birbirinden farklı çok sayıda ülkeyle sınırlıdır. Bununla birlikte Türkiye’nin coğrafi konumundan kaynaklanan sosyokültürel faktörler nedeniyle komşusu olan ülkeler İle arasında zaman zaman bazı anlaşmazlıklar ortaya çıkmaktadır. Bu durum Türkiye’nin iç ve dış politikasının oluşması ve yönlendirilmesi üzerine büyük bir etkiye sahiptir.
Batı Trakya Sorunu
Batı Trakya sorununun Türkiye’nin dış siyasi ilişkilerinde önemli bir yeri vardır. Bu bölgenin Türkiye ile millî, tarihî ve kültürel bağları olduğundan bu sorun diğer sorunlardan farklı bir özelliğe sahiptir. Şu an Yunanistan sınırları içinde yer alan Batı Trakya; doğuda Meriç ırmağından, batıda Mesta- Karasu ırmağına kadar uzanan toplam 8578 km. Bir toprak parçasıdır. En doğusunda Dedeağaç, ortasında Gümilcine, batısında ise İskeçe olmak üzere üç şehirden oluşmaktadır.
Batı Trakya, Türklerin 1256’dan itibaren 557 yıl hâkimiyet kurduğu, tamamıyla Türk ve İslam kültürünün egemen olduğu bir bölgedir. Bu egemenlik 1913 Balkan Savaşları’na kadar sürmüştür. Türklerin bölgedeki hâkimiyeti sona erdiğinde dahi, nüfusun %80’ini Türkler oluşturmaktadır.
1923 yılında İmzalanan Lozan Barış Anlaşması ile Batı Trakya’daki Türklerle, İstanbul’daki Rumlar dışında, Anadolu ve Doğu Trakya’daki Rumlar ile Yunanistan’daki Türklerin mübadele edilmeleri kararlaştırıldı. Anlaşmada İstanbul’da yaşayan Rumlar ve Batı Trakya’da yaşayan Türklerin tüm azınlık haklarından eşit şekilde faydalanacakları maddesine rağmen Yunanistan buradaki Türk azınlığını Müslüman azınlık olarak göstermekte dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin, bu azınlık İçin girişimde bulunamayacağını çeşitli konuşmalar ve belgelerle kabul ettirmeye çalışmaktadır.
Günümüzde Batı Trakya sorunu gündeme geldiği dönemlerde Türkiye, Yunanistan’ın iç işlerine karışmadan barışçıl ve uluslararası anlaşmalara uygun politikalar izlemiştir.
Kıbrıs Sorunu
Doğu Akdeniz’de yer alan Kıbrıs Adası, Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla birlikte ticari ve coğrafi açıdan daha fazla önem kazanmıştır. Kıbrıs, geçmişte olduğu gibi günümüzde de stratejik önemini korumaktadır. Lozan Barış Antlaşması’nın 21. maddesi gereği, Kıbrıs’ta yaşayan Türklere iki yıllık bir seçme hakkı tanınmış ve bu sürenin bitiminde Kıbrıs vatandaşı olmak istemeyen binlerce Türk, adayı terk etmek zorunda kalmıştır.
Yaşanan göç sonucu sayıları azalan Kıbrıs Türklerine yaptıkları saldırılar yıllar boyunca devam etmiştir. İngiltere’nin Kıbrıs’tan çekilmesi sonrasında, 1959 Londra ve Zürih, 1960 Garantörlük Antlaşmaları ile Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs’ta yaşayan Türk ve Rum halkları tarafından 1960 yılında kurulmuştur. Kurulan devlette Türkler ve Rumlar eşit haklara sahipti. Kıbrıs Cumhuriyeti 1963 yılında Kıbrıslı Rumlar tarafından adayı Yunanistan’la birleştirmek amacıyla silah zoruyla yıkılmış, Türkler baskı ve saldırılara maruz kalmışlardır.
1964 yılından itibaren uluslararası girişimler başlamış buna bağlı olarak BM Barış Gücü askeri, adada görev yapmaya başlamıştır. 1968 yılında iki taraf arasında görüşme süreci başlamıştır. 1974 yılında görüşmelerin sonuçsuz kalması ve Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak edilme girişiminde bulunulması üzerine Türkiye garantörlük hakkını kullanarak müdahale etmiş ve adaya asker çıkarmıştır. Kıbrıs Barış Harekâtı ile Türklere uygulanan baskı ortadan kalkmıştır. Ancak uluslararası girişimler ve çözüm arayışları yıllarca sonuç vermemiştir. Kıbrıs Türk halkı temel haklarını, siyasi eşitliğini ve egemenlik hakkını korumuş ve 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 1990 yılında tek taraflı olarak ‘‘Kıbrıs” adıyla Avrupa Birliği’ne başvuru yapmıştır. Bu başvuru sonucu AB Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni üyeliğe kabul etmiştir. Bu durum adadaki iki toplum arasındaki sorunların çözümünü zorlaştırmıştır. Türkiye adadaki sorunların çözümü konusunda geçmişte olduğu gibi günümüzde de barışçıl politikasını sürdürme kararlılığını devam ettirmektedir.
Bosna Hersek Sorunu
Bosna-Hersek, eski Yugoslavya’yı oluşturan 6 cumhuriyetten biridir. Ülkede Sırplar tarafından gerçekleştirilen katliamlardan sonra baskıdan kurtulmak için birçok Boşnak’la birlikte buradaki soydaşlarımız da, göç etmek zorunda kalmıştır. Bosna halkı Sırplarla büyük bir mücadeleye girmiştir. Batı dünyasının seyirci kaldığı Bosna-Hersek Savaşı yaşanmıştır. Bu savaşın sona ermesinden sonra 1992 yılında Bosna Hersek Cumhuriyeti kurulmuştur.
Irak Sorunu
ABD ve Birleşik Krallık öncülüğündeki koalisyon kuvvetleri ekonomik ve siyasal nedenler ile bölge doğal kaynaklarına sahip olmak için Irak’ı işgal etmiştir. 20 Mart 2003’te başlayan işgal sonrası günümüzde de devam eden olaylar yaşanmıştır. Özellikle ABD güçlerine karşı ciddi ve çok şiddetli bir direniş devam etmektedir. Bunun yanında Irak halkı arasında derin bir ayrışma ortaya çıkmış ve adeta iç savaşı andıran, günümüzde de devam eden şiddetli çatışmalar yaşanmaktadır. 2017 başlarında İşgalin başladığı Mart 2003’ten beri 8000 civarında ABD askeri ölürken 1 milyondan fazla Iraklının şiddet, çatışma ve direniş olayları sonucu öldüğü belirtilmiştir.
Makedonya Sorunu
Siyasal ve etnik nedenlerle Yunanistan, Makedonya, Bulgaristan, Sırbistan arasında devam eden bir sorundur. Birleşmiş Milletler tarafından (BM) 1993 yılında tanınan Makedonya Yunanistan’ın itirazı ile BM tarafından Eski Yugoslavya Makedonya Cumhuriyeti olarak tanınmaktadır. Ülkenin Yunanistan ile etnik ve isim sorunları bulunmakta bu sorunun uluslararası yollarla çözülmesi beklenmektedir.
Kosova Sorunu
Bu sorun siyasi ve etnik nedenlerle Sırbistan ve Kosova arasında yaşanan bir sorundur. Sorun Sırbistan’ın Kosova’nın ayrılışını kabul etmemesinden kaynaklanmaktadır. Türkiye Kosova Arnavutları ile tarihi ve kültürel bağlara sahip olduğundan bu sorun Türkiye’yi dolaylı olarak etkilemektedir.
Kafkasya’da Yaşanan Sorunlar (Ermenistan’ın Karabağ’ı İşgali)
Karabağ, Azeri Türklerinin binlerce yıl önce yurt edindikleri bir bölgenin adıdır. Yine çok eski bir Türk Yurdu olan Azerbaycan toprakları içerisindedir. 1828 yılında Iran ile Rusya arasında imzalanan Türkmençay Antlaşması ile Kuzey Azerbaycan ile birlikte Rusya’nın yönetimine geçti. Bu tarihte 200.000 civarında olan nüfusunun % 95’i Türk’tü. Ermeniler 1988’de, Dağlık Karabağ’daki nüfus yoğunluğunu gerekçe göstererek Karabağ’ın kendilerine bağlanması için harekete geçtiler. Sovyet Cumhuriyetleri Birliği 1991 sonunda dağılması ile Ermenilerin Karabağ ile ilgili hareketleri, sınır çatışmalarına dönüştü.
Ermenistan-Azerbaycan sınır çatışmaları, iki ülke arasında ciddî bir savaş durumuna geldi. Ermenistan, o dönemde Azerbaycan’da yaşanan siyasî İç karışıklıklardan ve ordusunun güçsüz olmasından yararlanarak önce Karabağ’ın tamamını, sonra da Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan Azerbaycan topraklarını işgal etti. Günümüzde, Azerbaycan topraklarının % 20’sine yakın bölümü, Ermenistan’ın işgali altındadır. 1992 yılından bu yana Karabağ konusu, bölge ile ilgili olarak yapılan milletlerarası görüşmelerin gündeminde yer almaktadır.
Azerbaycan, Ermenistan Parlamentosu’nun 1988 yılında aldığı Karabağ’ı ilhak kararının geçersiz sayılmasını istiyor. Bu istek kabul edildi ancak Ermenistan, buna karşılık Karabağ’a bağımsızlık statüsü verilmesini talep ediyor. Ermenistan, Azerî göçmenlerin Karabağ’a dönmesini kabul etmiyor, yalnızca işgali altında bulunan Karabağ dışındaki yedi şehri Azerbaycan’a geri vermeyi taahhüt ediyor. Karabağ’da zengin uranyum madeni yataklarının, işgal altındaki Ağdam ve Kelbecer şehirlerinde ise altın madeninin bulunduğu biliniyor.
Filistin Sorunu
Üç büyük dince (Musevilik-Hıristiyanlık-İslam) kutsal sayılan Filistin toprakları ile ilgili sorundur. Günümüzün en karmaşık uluslararası sorunlarından birisi olan Filistin sorununun çok eski bir geçmişi vardır.
Sorunun günümüzdeki mevcut biçiminin, 19. Yüzyıl sonlarında başlayarak 20. yüzyıl başlarında yoğunlaşan Yahudi göçü sonucunda, 1948 yılında bu toprak üzerinde İsrail Devletinin oluşturulması ile ilgili olduğu söylenebilir. Bu tarihten başlayarak meydana gelen Arap-Israil çatışmaları veya İsrail’in giriştiği tek yanlı eylemler sonucunda, hemen tüm Filistin toprakları İsrail’in işgali altına girmiş, bu topraklarda yaşayan İnsanların büyük çoğunluğu diğer Arap ülkelerindeki mülteci kamplarına göçmüşlerdir. 1948 yılında Arap ülkelerinin muhalefetine rağmen, İsrail’in kuruluşu Birleşmiş Milletler tarafından onaylanmıştır.
Birleşmiş Milletler, bunu izleyen yıllarda, İsrail’in kuruluş aşamasındaki sınırlarının dışında işgal ettiği toprakları terk etmesi yolunda ve de özellikle Filistin mültecilerinin durumlarının iyileştirilmesi doğrultusunda sayısız karar almışsa da, bu konularda pek önemli bir gelişme sağlanamamıştır. Soruna bir çözüm bulunamamasında, anlaşmazlığın oldukça karmaşık bir nitelik taşımasının yanı sıra Arap ülkelerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıklarının sürmesinin, süper güçlerin bölgedeki çıkarları ile ilgilenmelerinin ve İsrail’in askeri gücünün önemli rolü vardır.
Ege Denizindeki Kıta Sahanlığı Sorunu
Türkiye ve Yunanistan arasındaki kıta sahanlığının sınırlandırılmasına ilişkin sorundur. Kıta sahanlığı sorunu Türkiye’nin Ege’nin açık deniz sularında ve kendi kıta sahanlığında bulunan sahalarda petrol arama girişimlerine Yunan hükümetinin itirazlarıyla başlamıştır.
Türkiye adına 27 bölgede petrol arayacak olan TPAO’ya verilen ruhsata ve haritaya göre petrol aranacak saha Ege denizinde, Semadirek, Limni, Midilli, Aghios, Sakız adaları arasına ve bu adaların karasularının dışına düşmekteydi. Yunan hükümeti 7 Şubat 1974’te Türk hükümetine, söz konusu ruhsatın içerdiği sahaların yunan kıta sahanlığına girmesi dolayısıyla, bu ruhsatın geçersiz olduğunu bildiren bir nota vermiştir. Kıta sahanlığı konusunda Türkiye ve Yunanistan arasındaki karşılıklı nota alışverişi 1974’ün yaz aylarına değin sürmüş, ancak tarafların görüşlerinde herhangi bir değişiklik olmamıştır.
Günümüzde bu konudaki kararlılığını sürdürmektedir. Çünkü Türkiye’ye göre, Yunan görüşü kabul edilirse, Ege’nin çok büyük bir kısmı Yunanistan’ın kontrolü altına girecektir. Böylelikle, Ege hava sahasının da Yunanistan lehine genişlemesi söz konusu olabilecek ve ayrıca konu, Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarmasına da dayanak teşkil edecektir.
Suriye Sorunu
Suriye’de tam 7 yıl önce Beşar Esad yönetimine karşı barışçıl gösterilerle başlayan isyan, tüm bir ülkede yıkıma yol açan, yüz binlerce kişinin öldüğü, milyonlarca kişinin evlerinden olduğu topyekun bir iç savaşa dönüştü. 2010 yılının son aylarında başlayan ve 1 yıl bile sürmeden Suriye’ye sıçrayan Arap Halk Ayaklanmaları, isyanların yaşandığı diğer tüm Ortadoğu ülkelerinden farklı olarak, Suriye’de tam anlamıyla çok sayıda grubun katıldığı bir iç savaşa dönüşmüş ve yüz binlerce insanın ölmesine, milyonlarcasının ülke içinde ve ülke dışına göç etmesine neden olmuştur. Birçok analizde Suriye krızi, 17 Aralık2010 Tunus devrimi ile başlayıp Mısır, Libya ve Yemen’e sıçrayan Arap Baharı’nın bir sonucu olarak değerlendirilmektedir. Oysa bu devrimlerin her biri onlarca yıl süren baskıcı yönetimlerin bir sonucu olduğu gibi Suriye devrimi de, devrimlerin bir sonucu değil, 48 yıl süren olağanüstü hal, Hama katliamı, sosyal eşitsizlik, mezhep temelli yönetim ve bastırılmış özgürlük taleplerinin dışa vurumu olduğu düşünülebilir.
2018 mart verilerine göre 400 bin kişinin yaşamını yitirdiği, 6.1 milyon Suriyeli ülke içinde göç ederken 5.6 milyon Suriyeli de ülke dışına göç etmek zorunda kaldı. Bu göçlerden en çok ülkemiz etkilenmiş olup 3.5 milyon Suriyeli mülteciye kapılarını açmıştır.
Türkiye-Suriye sınırı 910 km’dir ve Türkiye’nin en uzun sınır hattı Suriye iledir. Bu ülkeler arasındaki sınır doğuda Dicle Nehri’nden batıda Akdeniz’e kadar uzanır. Türkiye’nin doğuda Şırnak’tan batıda Hatay’a kadar 6 ilinin Suriye’ye sınırı vardır. İki ülkede sınıra yakın bölgelerde yaşayan vatandaşlar arasında akrabalık vardır. İki ülke arasında ekonomi ve güvenlik alanlarında coğrafi yakınlıktan dolayı karşılıklı bağımlılık söz konusudur. Ayrıca Suriye Türkiye’nin Lübnan, Ürdün vb. Arap ülkelerine açılan kapısıdır. Su sorunu, PKK, Hatay meselesi gibi sorunlar altında Suriye-Türkiye ilişkileri belli dönemler dışında sorunlu olmuştur.
Diğer Sorunlar
Türkiye konumu gereği sıcak çatışma bölgelerine çok yakın bir durumdadır. Geleceğin en önemli sorunlarından biri olan petrol ve su ülkemizin çevresinde yaşanan çatışmaların temel nedeni olarak görülmektedir.
Ortak kullanıma açık su kaynaklarına sahip olması, petrol ile doğal gaz boru hatlarının geçtiği yol üzerinde olması ve gelecekte kullanılacak birçok doğal kaynağa sahip olması ülkemizin içte ve dışta pek çok sorunla karşılaşmasına neden olmaktadır. Ülkemizin bu çatışma bölgelerindeki ülkelerle tarihi ve kültürel bağlara sahip olması ülkemizi de bu sorunların merkezine taşımaktadır.
Türkiye millî bağımsızlığından ve bütünlüğünden taviz vermeden, Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünden yola çıkarak uyguladığı, komşularıyla iyi ilişkilerde bulunma politikasından vazgeçmeyecektir. Ülkemiz kuruluğu ilk günden bu güne kadar izlediği istikrarlı politikasıyla çevresindeki pek çok ülkeye göre daha çok gelişme göstermiştir. Günümüzde de bu ilerleyişini devam ettirmesi ve jeopolitik konumunun Türkiye sağladığı avantajlar ülkemizi geleceğin önde gelen ülkelerinden biri olmaya aday durumuna getirmektedir. Bu nedenle devletimizin ve ülkemizin bölünmez bütünlüğü, demokratik ve laik yapısının korunması her zamankinden daha fazla önem kazanmıştır.
Türkiye’nin Çevresindeki Bölgesel Sorunlar Ders Notu PDF İçin Tıklayın.