Doğal Çevremizin Sınırlılığı
Doğa belirli koşullarda kendini yenileyebilen ve değiştiren, canlı ve cansız unsurlardan oluşan varlıkları kapsar. Bu kapsamda doğal kaynak hiçbir topluluk hiçbir sınıf veya katmanın emeği olarak üretilmemiş, doğada kendiliğinden var olan doğal ve beşeri hayatın devamı için önemli kaynaklardır. Geçmişte doğal kaynakların sınırsız olduğunu ve her koşulda kendini yenileyebileceğini düşünen İnsanlar doğal kaynakları bilinçsizce kullanmıştır. Nüfusu hızla artan, İhtiyaçları çeşitlenen, tüketimi artan ve tüketim alışkanlıkları değişen İnsanın buna bağlı olarak doğal kaynak tüketimini de arttırması İnsan ve doğa arasındaki dengenin tek taraflı olarak doğa aleyhine bozulmasına neden olmuş; bu da açlığın, fakirliğin ve ekolojik dengenin giderek bozulmasına yol açmıştır.
Bilim adamları doğal kaynakların hızla tüketilmesi ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmasının temel nedeninin dünyadaki hızlı nüfus artışı olduğunu savunmaktadır. Dünya nüfusu geometrik bir dizi halinde (1,2,4,8,16,32,64,128……. ) hızla arttığını buna karşılık doğal kaynaklardaki artışın ise aritmetik dizi halinde (1,2,3,4,5,6,7,8,9,10……..) arttığını alternatif kaynaklar bulunmadığı takdirde geniş çaplı çevre sorunlarının ortaya çıkacağını belirtmektedir. Çünkü doğal kaynaklardaki artış artan nüfusun beslenme ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalacak bu da insanları beslenme sorunlarıyla karşı karşıya getirecektir.
Doğal kaynak kullanımında günümüz koşullarında gelişmiş ve geri kalmış ülkeler arasında büyük farklılıklar görülmektedir. Hızlı nüfus artışında en büyük paya sahip olan geri kalmış veya gelişmekte olan ülkeler artan nüfusunun İhtiyaçlarını karşılamak ve yaşam standardını arttırmak adına doğal kaynaklar üzerinde büyük bir baskı uygulamaktadır. Bu ülkeler kalkınma stratejileri İçerisinde aşırı ve bilinçsiz doğal kaynak kullanımına dayanan bir ekonomik kalkınma modelini uygulamaktadır. Buna karşılık gelişmiş ülkeler nüfus artış hızlarını kontrol altına alma, gelişen teknolojiden faydalanarak kaynak üretimi ve tüketimi arasında denge oluşturma stratejileri ile doğal kaynak kullanımındaki baskıyı azaltmışlardır. Bu da bu ülkelerin kalkınma stratejilerinde sürdürülebilir kalkınma modeli uyguladıklarının göstergesidir. Ülkeler arasındaki gelişmişlik farkından doğan doğal kaynak kullanım bilinci doğal kaynak kullanımından meydana gelen ekolojik sorunların da ülkeler arasında farklı boyutlarda olmasına yol açmıştır. Günümüzde doğanın İşleyişini büyük ölçüde bozan en önemli faktörlerden biri olan İnsanların bilinçsiz doğal kaynak kullanımına en önemli örnek Hazar Denizinin doğusunda yer alan Aral Gölü örneğidir. Gol çevresinde yaşayan İnsanların pamuk tarımı nedeniyle gol suyuna aşırı yüklenmesi ve gole su getiren Amu Derya ve Siri Derya nehirlerinin onunu keserek bu nehirleri kendi tarlalarına yönlendirmesi Aral Gölü’nün suyunun azalmasına ve gol çevresindeki ekosistemin bozulmasına yol açmıştır. Hazar Denizinde (Gölü) yapılan İncelemeler gol suyu seviyesinde yıldan yıla bir azalma olduğunu göstermekte bu da gelecekte Hazar Gölünün de Aral Gölü İle aynı sorunu paylaşacağına İşaret etmektedir. Cayır, mera ve yaylalar doğada kendiliğinden oluşmuş doğal kaynak özelliği taşımaktadır. Aşırı otlatma sonucu bitki örtüsünün yok edilmesi bu doğal kaynakların yapısında bozulmalar meydana getirmekte bu durum erozyon çölleşme gibi doğal çevre sorunlarına yol açmaktadır. Aşırı otlatma özellikle kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde tabii bitki örtüsünü azaltan en önemli faktördür. Yakın geçmişte Konya Karapınar yöresindeki hızlı çölleşme bu bölgedeki karasal ekosistemleri olumsuz etkilemiş, beşeri faaliyetleri de durma noktasına getirmiştir.
Toprak ve Orman Sınırlılığı
Toprak; taşların (kayaçların) çözülmesi sonucu oluşan içerisinde çeşitli canlıların yaşayıp beslendiği, mineral ve organik maddenin bulunduğu canlı bir varlık olup aynı zamanda yaşam kaynağı olan doğal bir örtüdür. Özenle korunması gereken doğal kaynakların başında toprak gelmektedir.
Toprak doğal değişim döngüsü içinde atıkların emilmesini sağlayan bir filtre olup organizmalar için yaşam alanı, madenler ve suyun saklanması için bir depo beslenmemiz için gerekli olan ürünlerin yetişmesi için bir zemin görevi görür. Bu durum bilinçsiz toprak kullanımı ve tahribatının erozyon adı verilen toprağın süpürülmesi şeklinde gerçekleşen olayın ne kadar olumsuz sonuçlara yol açacağının göstergesidir.
Yirminci asrın başından itibaren modern tarıma geçilmesi ve sanayileşmenin hızlanması ile birlikte, toprak kirliliği de bir çevre sorunu olarak ortaya çıktı. Daha önceki asırlarda kullanılan güç ve enerji kaynaklarının yetersiz olması, nüfusun azlığı, endüstrileşmenin henüz gelişmemiş olması sebebiyle diğer çevre faktörlerinde olduğu gibi toprakta da herhangi bir kirlenme söz konusu değildi. Özellikle yirminci yüzyılın ortalarına doğru hızlı nüfus artışı ile birlikte, tarım ve diğer alanlardaki sanayi ve teknolojinin hızla gelişmesine paralel olarak toprak kirliliği de artmaya başladı. Bugün toprak kirliliği her gecen gün daha da ciddi boyutlara ulaşan önemli çevre problemlerinden birisini teşkil ediyor. En önemli doğal kaynaklardan birisi olan toprak, tarım dışı amaçlarla kullanıldığı, ağır metallerle kirlendiği ve erozyon sonucu oluşan etkiler yüzünden kayıplara uğradığı için verimsizleşiyor. Olgun bir toprak oluşumu için uzun bir zamana ihtiyaç vardır, örneğin 1 cm kalınlığındaki bir toprağın oluşumu için 100-150 yıla ihtiyaç vardır. Toprağın bu doğal oluşum surecini değiştirmek mümkün olmadığı gibi yapay toprak üretimi de olanaksızdır. Sağlıklı bir ormanda ömrünü dolduran ağaçlar zamanla çürüyerek devrilir ve orman içinde kısmi boşluklar oluşur. İnsanların yaptığı tahribatın aksine doğal düzenin bir parçası olan bu boşluklar, ormanların yenilenerek hayatta kalmalarını sağlayan bir sistemdir. İnsanlar tarafından tahrip edilen yağmur ormanları ise yenilenememektedir. Bu bakımdan türce zengin orman örtüsü yerine tek türe dayalı düşük kaliteli Seconder Yağmur ormanları adı verilen ormanlar oluşmaktadır.
Şehirleşmenin Sınırları Ne Olmalı?
Dünya nüfusu günümüz koşullarında hızla artmakta ve 7 milyar gibi çok büyük bir rakama yaklaşmaktadır. Buna paralel olarak şehir nüfusu da hızla artarak 3 milyarı geçmekte ve toplam nüfusa oranı da % 47’ye ulaşmaktadır. 1975’ten günümüze kadar gecen sure içerisinde dünyadaki şehirlerin sayısı ve şehirlerde oturan insan sayısı iki kattan daha fazla artış göstermiştir. Şehirlerde yaşayan nüfusun artması şehirlerin çevresine doğru genişlemesine neden olmaktadır. Yaşanan bu değişim tarım alanlarını ve doğal yaşam alanlarını tehdit eder duruma gelmiştir. Beşeri yaşamın devamı için gösterilen hassasiyet doğal kaynakların sürdürülebilirliği acısından da gösterilmelidir.
Bu amaçla;
- Şehirlerin gelecekteki olası gelişmelerini yönlendirip biçimlendirecek şekilde sürdürülebilir şehir planları gelişilmesi.
- Kentlerin su ve benzeri kaynaklarının bulunduğu bölgeler üzerinde denetimi sağlanması.
- Kentlerin gelişmesiyle ilgili uzun dönemli planların gereklerine göre bugünden uygun önlemleri alarak hem kentin planlı ve düzenli gelişmesini sağlamak, hem de gelecekte yıkılması gerekebilecek bir yapılaşma nedeniyle ulusal servetin kaybolmasının önlenmesi.
- Doğada oluşacak zararları minimize edilmesi.
- İyi çizilmiş bir mücavir alan politikasının belirlenmesi
gereklidir.
Doğanın Bilinçsizce Kullanımı
Günümüzde hızlı nüfus artışı, ihtiyaçların artması, tüketimin artması ve tüketim alışkanlıklarının değişmesi doğanın bilinçsiz kullanımına yol açarak pek çok çevre sorununu meydana getirmektedir. Yaşanan bu sorunlar ekosistemlerde bozulmalar oluşturmakta; pek çok bitki ve hayvan turunu yok olma tehlikesi ile karşı karşıya getirmektedir. Doğanın bilinçsiz kullanımına örnek olarak;
*Çayır ve Meralarda Aşırı Otlatma
Aşırı otlatma özellikle kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde büyük bir tehlike doğurmakta; bitki türlerinin yok olmasına başta böcek türleri olmak üzere burada yaşam olanağı bulan faunanın ortadan kalkmasına yol açmaktadır.
*Bilinçsiz Ağaç Kesimi-Orman Yangını
Ormanlar biyolojik çeşitlilik acısından zengin alanlardır. Ormanların yok edilmesi bu çeşitliliğin soyunu ve devamlılığını olumsuz etkilemektedir. Her yıl hektarlarca orman bilinçsiz kullanımdan dolayı yok olmaktadır. Ormanların bu şekilde tahribi erozyon adı verilen doğal afetin şiddetlenmesiyle toprak kaybına, bu toprak üzerinde yaşayan bitki ve hayvan türlerinin yok olmasına neden olmaktadır.
*Şehirleşme
Nüfusun hızlı artışına bağlı olarak şehirleşmenin artması ve şehirlerinin alanını genişletmesi bu alanlarda yaşayan canlı türleri üzerinde bir baskı unsuru oluşturarak yok olmalarına neden olmaktadır.
*Baraj yapımı
Beşeri ve ekonomik hayatın vazgeçilmez unsurlarından biri olan barajlar yapıldığı alanlardaki karasal ekosistemleri göçe zorlamakta, göç edemeyen türlerin yok olmasına neden olmaktadır.
*Sulak alanların kurutulması
Özellikle tarımsal amaçlı bataklık, gol, sazlık gibi sulak alanların kurutulması bu alanlarda yaşayan balık, böcek, kuş ve diğer birçok turun yaşam alanlarının yok olmasına dolayısıyla bu canlıların da ortadan kalkmasına yol açmaktadır.
*Sanayileşme
Ülkelerin hızlı bir sanayileşme surecine girmesi çevre kirliliğindeki artışın en önemli kaynaklarından biridir. Dolayısıyla sanayileşmedeki hızlanma biyolojik kaynaklar üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır.
*Bilinçsiz-Aşırı-Zamansız Avlanma
Artan nüfusun İhtiyaçlarının artmasına bağlı olarak ortaya çıkan bilinçsiz aşırı ve zamansız avlanma gerek karasal gerekse denizel ortamda yaşam olanağı bulan canlı türlerinin azalmasına yol açmaktadır.
*Bilinçsiz ve aşırı zirai ilaç kullanımı
Tarımsal amaçlı bilinçsiz ve aşırı tarımsal İlaç kullanımı toprak İçin yararlı birçok canlı turunun ortadan kalkmasına, toprağa zararlı türlerin yayılıp genişlemesine, bitkilerin dengesiz gelişmesine, topraktaki zararlı maddelerle beslene kuş türlerinin olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır.
*Fosil yakıtların kullanımıyla fabrika, ev bacaları ve araçlardan çıkan dumanlar
Karbondioksit ve özellikle de parçalanması zor olan karbon monoksit gazı doğayı kirletmekte ve canlıların soluduğu havaya zarar vermektedir. Bu gazlar aynı zamanda atmosferin üst tabakalarında birikmekte ve buda sera etkisine yol açıp Dünyanın ısınmasına neden olmaktadır. Bu dumanlar aynı zamanda asit yağmurlarına yol açıp bitki ve hayvanların zarar görmesine neden olmaktadır. Yağmurlar sadece fosil yakıtların kullanıldığı bölgeye yağmayıp kilometrelerce uzaklara bile yağmaktadır.
*Atıklar
Toprağa, derelere ve denizlere akıtılan fabrika artıkları toprak ve suların kirlenmesine canlıların ölmesine neden olmaktadır. Rusya’nın Avrupa’daki topraklarının yaklaşık üçte ikisinin sularını toplayan Volga Nehri Hazar Denizinin kuzeyine tarım İlaçları, deterjanlar, ağır metaller, petrol ve atık su gibi endüstriyel, evsel ve tarımsal atıklar taşımaktadır. Bu da doğanın bilinçsiz kullanımına güzel bir örnek oluşturur. Ural Nehri deltasından Tengiz petrol yataklarına dek uzanan bölgede zehirli fenoller ve petrol atıkları biyolojik acıdan verimli suları kirletmektedir. Kirlilik İzin verilen değerlerin kat kat üzerine çıkmıştır.
*Kloroflorokarbon gazı içeren maddeler
Bu maddeler klima cihazlarında, buzdolaplarında, parfümeri ve yan ürünlerinde kullanılmaktadır. Bu kimyasallar ozon tabakasında bulunan üç moleküllü oksijen atomlarının iki moleküllü oksijen atomları haline dönüştürerek bozulmasına neden olmaktadır. Ozon tabakasının bozulması birçok tehlikeyi beraberinde getirmektedir. Bunların başında İse küresel ısınma gelmektedir.
Su Ürünlerinin Sınırlılığı
Dünyanın % 71’ini kaplayan okyanuslar canlı türlerinin çoğunluğuna ev sahipliği yapması nedeniyle büyük bir öneme sahiptir. Ancak canlı yaşamının sayıca ve türce giderek azalması, kentsel, endüstriyel ve tarımsal atıklardan kaynaklanan deniz kirliliğinin artması kıyısal yapılaşmanın büyümesi ve aşırı avlanmanın, sanayi, deniz taşımacılığı, şehirleşme, turizm ve atıkların boşaltılmasının ve deniz kazalarının sonucudur. Aşırı ve bilinçsiz avlanma, canlıların yumurtlama dönemine denk gelecek şekilde zamansız avlanma, su kütlelerinde artan kirlilik deniz canlıları üzerinde büyük bir baskı unsuru oluşturmaktadır. Bugün birçok tur avlanma için kullanılan araçların teknolojik güçleri, doğanın kendini yenileyebilme yeteneğinin çok üzerindedir. Eğer bu araçların yaptığı tahribatlar, kontrol altına alınamazsa denizler ve denize bağlı yaşayan hayvanlar üzerinde olumsuz etkileri büyük olacaktır. Dev gemiler, son teknolojik donanımlar kullanarak, balık sürülerini çok hızlı bir bicimde avlayabiliyorlar.
Bu endüstriyel balıkçılık filoları, okyanusların ekolojik limitlerinin de üzerinde avlanarak kullandıkları avlanma yöntemleri ile birlikte yaşama alanlarını da yok ediyorlar. Dipteki her şey toplanarak yapılan trol avcılığı buna örnektir. Okyanuslar ve barındırdığı canlılar, küresel ısınma ve iklim değişmeleri ile su sıcaklıklarındaki yükselme çok geniş mercan alanlarının bozulmasına neden olacaktır.
İnsanın su kaynaklarına en önemli etkilerinden biri de fiziksel ve biyolojik kirliliktir.
Bu kirliliğe yol açan kaynaklar;
- Endüstriyel organik atıklar,
- Endüstriyel inorganik atıklar,
- Endüstriyel atık,
- Kanalizasyon atıkları,
- Tarımsal atıklar,
- Erozyon sonucu oluşan sedimentler,
- Asit maden suları (madencilik)
- Denizlere kurulmuş bulunan platform ve boru hatları (Petrol ve yağ kirlenmeleri)
- Şehirlerin kanalizasyonları,
- Denizlere dökülen çöpler
- Patlamalar
- Deniz kazaları