Doğadaki Ekstrem Olaylar
Doğa olayları herhangi bir yerde normal sürecini yaşarken, bazen bu seyrinin dışına çıkarak o güne kadar görülmeyen ya da çok seyrek görülen olaylar şeklinde gerçekleşmektedir. Doğadaki bu olayların en az ya da en üst seviyelerine ekstrem (uç) değerler denir. Sıra dışı doğa olayları ya da ekstrem olarak ifade edilen bu olaylar, doğal süreçler ve yaşantımız üzerinde çok önemli sonuçlara yol acar.
Ekstrem olayları 3 başlık altında inceleyebiliriz.
1. Klimatolojik kökenli ekstrem olaylar
2. Jeolojik ve jeomorfolojik kökenli ekstrem olaylar
3. Hidrolojik kökenli ekstrem olaylar
1. KLİMATOLOJİK KARAKTERLİ EKSTREM OLAYLAR;
Sıcaklık, yağışlar, don olayları, rüzgârlar ve fırtınalar bu bölümde incelenecektir.
A. EKSTREM SICAKLIKLAR (AŞIRI SICAKLAR VE SOĞUKLAR)
İnsanlar temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla yaptıkları bütün faaliyetlerini süregelen iklim ve doğal çevre koşullarına göre düzenlemişlerdir. Ancak iklimde görülen dalgalanmalar ve uç değerlerin yaşanması güneş çarpmasından donmalara kadar birçok olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Bir yerde o güne kadar görülmeyen ya da çok seyrek olarak görülen hava koşullarının belli bir sure yaşanması hem doğal hem de yapay çevreyi olumsuz etkiler. İnsanlar doğal çevre koşullarına en kolay uyum sağlayan, hatta ihtiyaçları doğrultusunda doğal çevreyi değiştirebilen tek canlı olmalarına karşın yine de yaşanan ekstrem sıcaklıklar karşısında çaresiz kalabilmektedirler.
İnsanlar 17°C ile 31°C arasında yaşamlarını rahatlıkla sürdürebilirler. Bu değerlerin dışındaki sıcaklık değerleri İnsan hayatını olumsuz etkilemektedir. Normal bir İnsanın ortalama vücut sıcaklığı 36,5 – 37,0°C arasındadır. Aşırı sıcak ve nemin etkisiyle İnsanların hissettikleri sıcaklık 40,6°C’yi geçerse bir sıcak hava dalgası var demektir. Bu durum özellikle yaşlı ve hasta insanlarda daha da etkili olmaktadır. ABD ve Avrupa’da sıcak hava dalgalarında bu kişilerdeki olum olaylarında % 50’ye yakın bir artış olduğu gözlemlenmiştir. Ekstrem sıcaklıkların etkileri şehir alanlarında kendini daha fazla hissettirmektedir. Ayrıca nemin fazla olması da hissedilen sıcaklıklarda artışa neden olur.
Yakın zamanda sıcak hava dalgalarının yarattığı olumsuzluklara örnekler;
• 1998 yılında Rusya’da etkili olan aşırı sıcak hava dalgasının etkisiyle 100’den fazla kişinin hayatını kaybetti.
• 2000-2003 yılları arasında Hindistan’da aşırı sıcaklar nedeniyle binlerce insan hayatını kaybetti.
• 1995 Temmuz ayında ABD Chicago’da beş gün içerisinde 600 kişi hayatını kaybetti. Aşırı sıcaklar gibi aşırı soğuk havalarda önemli etkilere yol açmaktadır.
Yakın zamanda soğuk hava dalgalarının yarattığı olumsuzluklara örnekler;
• 2001 kışında Rusya’da 100 kişi aşırı soğuk hava nedeniyle hayatını kaybetti.
• 2003 yılının kış aylarında Güney Asya ülkelerinde 1.900 kişi aşırı soğuklardan hayatını kaybetti.
• ABD’de 1972 -2002 yılları arasında her yıl yaklaşık 689 kişi olmak üzere toplam 16555 kişi düşük sıcaklıkların etkisiyle yaşamını yitirdi.
Ekstrem sıcaklıklardan kaynaklanan ölümlerde hissedilen sıcaklık kavramı önem kazanmaktadır. Hissedilen sıcaklık yerleşmenin kent veya kırda oluşuna, nemlilik ya da kişinin yaş kilo gibi fizyolojik özelliklerine bağlı olarak farklılık gösterebilir. Herhangi bir yerde ekstrem sıcaklıkların uzun sure devam etmesi sadece ölümler gibi doğrudan gözlenen etkilere yol açmakla kalmayıp dolaylı yollardan birçok olumsuzluğa yol açabilmektedir.
Ekstrem sıcaklıkların dolaylı etkileri
• Ekstrem sıcaklıklar uzun sure etkili olursa kuraklık görülebilir. Bu durum orta enlemlerde daha fazla görülür.
• Canlılar aşırı soğuklardan kaynaklanan don olaylarından etkilenebilirler.
• Sıcak havanın etkisiyle oluşan aşırı buharlaşma kullanma ve içme suyunu azaltır ve enerji üretiminin de azalmasına yol acar.
• Enerji açığının kapatılması için diğer enerji kaynaklarının fazlaca tüketilmesi doğal kaynak tüketimini artırır.
• Aşırı sıcaklarda orman yangınlarında da artış gözlenmesi hem doğal kaynak varlığını etkiler hem de doğal çevrenin tahribine yol acar.
Ekstrem Sıcaklıklar ve Türkiye
Türkiye hem matematik konumu hem de özel konum özellikleri ile ekstrem sıcaklıklara ve etkilerine sıkça maruz kalan ve gelecekte daha fazla etkilenecek olan ülkelerden biridir. Ekstrem sıcaklıklara bağlı olarak görülen ölümlere Türkiye’ de de rastlamaktayız. Özellikle kuraklık ve buzlanma olayları Türkiye’de ekstrem sıcaklıklara bağlı olarak ortaya çıkan ve büyük olumsuzluk yaratan iki afettir.
Bu afetlere bağlı olarak
• İnsanlarda strese bağlı olarak verim azalabilir
• Enerji üretimi azalır
• Ulaşımda aksaklıklar oluşur
• Orman yangınları görülür
• Büyük ekonomik kayıp oluşur.
Dünyada ve ülkemizde kaydedilen en düşük ve en yüksek klimatolojik değerler
Dünya’da
En Yüksek Sıcaklık: 58°C, El Azizia Libya, 13 Eylül 1922
En Düşük Sıcaklık: -89.2°C, Vostok-Antarktika, 21 Temmuz 1983
En Yüksek Yıllık Ortalama Sıcaklık: 34.4°C, Dallo-Etyopya
En Düşük Yıllık Ortalama Sıcaklık: -56.7°C, Plateau-Antarktika
Yıllık En Yüksek Toplam Yağış: 2646.7 cm, Cherrapunji- Hindistan, Ağustos 1860
En Düşük Ortalama Yağış: 0.08 cm, Arica-Şili, 1970
Türkiye’de
En Yüksek Sıcaklık: 48.8°C Mardin-Kocatepe 14 Ağustos 1993
En Düşük Sıcaklık: -46.4°C Van-Çaldıran 9 Ocak 1990
En Yüksek Yıllık Ortalama Sıcaklık: 21.3°C Hatay-İskenderun 1962
En Düşük Yıllık Ortalama Sıcaklık: 1.8°C Sarıkamış 1972
Yıllık En Yüksek Toplam Yağış: 4045.3 mm Rize 1931
Yıllık En Düşük Toplam Yağış: 114.5 mm Iğdır 1970
Günlük En Yüksek Yağış: 469.9 mm Kemer 11 Aralık 1971
En Yüksek Kar Kalınlığı: 525 cm Bitlis Şubat 1954
En Yüksek Basınç: 1045.2 mb Zonguldak- Ereğli 1 Ocak 1973
En Düşük Basınç: 747.2 mb Van-Başkale 21 Şubat 2001
En Yüksek Rüzgâr Hızı: 48.9 ms Tokat 1 Ocak 1978
B) ŞİDDETLİ RUZGAR VE FIRTINALAR
Aralarında basınç farkı bulunan iki merkez arasındaki havanın yatay hareketine rüzgâr denir. Rüzgârın hızı ve içerisinde taşımış olduğu materyallerin özellikleri rüzgârın etkisini belirler. Rüzgârlar doğal dengenin korunması için en önemli unsurlardan biri olması hatta çoğu zaman yararlı olsa da hızının çok fazla artması afete yol açabilmektedir. Çünkü rüzgâr içerisindeki materyaller sayesinde çarptığı yüzeylere basınç uygular. Bu etkinin ve afete sebep olan olayların başında da fırtınalar gelmektedir.
Fırtına, saatteki hızı 63 km / saati gecen her özelliğiyle kendine has olan bulutu, nemi, yağışı ve yıldırım gibi atmosferik olayları bandıran başlı başına bir sistemdir. Bu nedenle fırtınalar şiddetli yağışlarla birlikte deniz kabarmalarıyla sel ve taşkınlara, kara, deniz ve havayolu kazalarına, yerleşim yerlerinin tahribatına, yıldırım düşmelerine ve buna bağlı orman yangınları gibi diğer birçok olumsuz sonuca yol açabilir. Dünyada yaşanan tüm doğal afetlerin %85’lik bolumu bir şekilde fırtınalarla ilişkili olarak ortaya çıkmaktadır.
Fırtınaların en hızlı gelişeni ve en yıkıcı olanı Tropikal siklonik fırtınalardır. Bu fırtınaların oluşumunda sıcaklık ve nem iki önemli etkendir. Bu fırtınalara deniz suyu sıcaklığının 27°C ve üzeri olduğu (deniz suyu sıcaklığı en fazla 30°C’nin biraz üzerine çıkabilir) sıcak tropikal denizler üzerinde oluşmaktadır. Tropikal siklonlar ekvatorda merkezkaç kuvvetin 0 olmasından dolayı 5 ile 30 derece paralelleri arasında görülmektedir. Genellikle 300 ile 1000 km çaplı bir daire içindeki çevreden, basıncın çok düşük olduğu merkeze doğru hareket eden sıcak nemli hava yerin dönmesi sonucu saparak hızla yükselir. Bunun sonucu fırtına başlar. Nemli havanın yükselip soğumasıyla oluşan büyük çaplı bulutlar rüzgârla birlikte şiddetli yağmur ve dolu yağışlarını da beraberinde getirmekledir.
Fırtına devam ettiği surece yükselen hava kütlesinin ortasında sürekli aşağıya doğru hareket eden bir hava hareketi oluşur. Bu çökmenin olduğu alana siklonun gözü adı verilir. Çapı 6 ile 60 km arasında değişen ve çapı küçüldükçe etkisi artan bu gözün etkili olduğu alanda hava sakindir, gökyüzü açıktır, yağış durmuştur ve rüzgâr dinmiştir, ancak bu göz ilerledikçe fırtına tekrardan etkisini hissettirmeye başlayacaktır.
“Fırtına öncesi sessizlik” deyiminin çıkış noktası da bu olaydır. Eğer tropikal fırtınanın hızı saatte 120 km/saati aşarsa en güçlü tropikal fırtınalar olan kasırga adını alır. Kasırgalar dünyanın farklı bölgelerinde farklı isimlerle anılırlar.
ABD, Karayipler, Meksika Körfezi ve büyük Okyanus’ta Allah’ın Şeytanı anlamına gelen Hurricanne, Ekvatorun kuzeyinde Güney Çin Denizi’nde Tayfun, Japonya’da ilahi rüzgâr anlamına gelen Kamikaze, Hint Okyanusundaki fırtınalara ise Siklon adı verilmemektedir.
Fırtınaların oluşması için yüksek sıcaklık ve nem temel koşuldur bu nedenle fırtınalar bu şartların sağlandığı büyük su kütleleri üzerinde oluşurlar ve soğuk denizlere ya da karalara ulaştıklarında fırtınanın gücü azalır ve bir süre sonra yok olur; çünkü fırtına artık beslenemez; ancak bunun tersinin yaşandığı durumlar da vardır. Tornadolar (hortum) diğer fırtına sistemlerinden farklı olarak genellikle karalar üzerindeki çok sıcak ve nemli havanın yükselmesine bağlı olarak oluşabilen bulutlarla yeryüzüne ulaşan çapları genellikle 100 m. civarında olan ve çok hızlı donen hava sütunlarıdır.
Tornadolar genellikle tropikal kuşak karalarında oluşurken bu alanların dışında dünyanın birçok bölgesindeki kara parçalarında yerel sıcaklık ve nem koşullarına bağlı olarak denizler üzerinde de seyrekte olsa tornadolara rastlanabilir.
Tropikal fırtınaların en çok zarar verdiği 3 bölge ve burada yer alan devletler;
• Meksika Körfezi kıyıları ve ABD’nin Atlantik kıyıları.
• Çok yoğun nüfusa ve alçak kıyılara sahip olan Güney ve Güneydoğu Asya’da Bangladeş, Hindistan, Pakistan, Vietnam ve Çin.
• Tropikal kuşakta bulunan ve alçak kıyılara sahip ada ülkeleri olan Japonya, Filipinler, Endonezya, Malezya ve Karayip Adaları.
Fırtınaların hızları zaman zaman saatte 300km/saati geçebilir ve çok büyük kayıplara yol açabilir. Fırtınalar kimi zaman evleri ağaçları, araçları ve insanları kaldırıp savuracak kadar güçlüdürler özellikle başka doğal afetleri de beraberlerinde getirmelerinden dolayı çok büyük yıkıma sebep olurlar.
Her yıl dünyada 50 ülkeden ortalama 20000 kişi yaşamını tropikal fırtınalardan dolayı kaybetmektedir.
Ortalama bir kasırga sırasında açığa çıkan enerji bir nükleer patlamadan daha fazladır.
Şiddetli Rüzgârlar ve Türkiye
Ülkemiz bulunduğu konum gereği tropikal fırtınalardan etkilenmez; ancak üç tarafının denizlerle çevrili olmasından ötürü nemli ve karaların çok yer kaplamasından ötürü de karasal özellikleri barındıran bir ülkedir Bu nedenle sıcaklık ve nem ile beslenerek oluşan şiddetli rüzgâr ve fırtınalara maruz kalabilmektedir. Yaz mevsiminde ise çöl karakterli rüzgârlar etkili olmaktadır. Bu rüzgârlar etkili oldukları zamanlarda taşıdıkları toz ve kumlarla can ve mal kaybına yol açabilmektedirler.
2) JEOLOJİK VE JEOMORFOLOJİK KÖKENLİ EKSTREM OLAYLAR
Deprem, tsunami, volkanizma ve heyelan bu bölümde incelenecektir.
A) DEPREMLER
Deprem, insanın hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını bastığı toprağın da oynayacağını ve üzerinde bulunan tüm yapıların da hasar görüp, can kaybına uğrayacak şekilde yıkılabileceklerini gösteren bir doğa olayıdır.
Depremler oluşum bakımından volkanik, çökme ve tektonik depremler olmak üzere üçe ayrılır; ancak doğal çevre ve İnsan üzerinde en fazla etkiye sahip olanları tektonik depremlerdir.
Tektonik depremler dünyayı oluşturan levhaların hareketlerine bağlı olarak oluşan potansiyel enerjinin, yeryüzünün zayıf alanları boyunca yüzeye ulaşması sonucu dünyada kısa sureli dalgalar halinde hissedilirler.
Depremlerin yeryüzündeki dağılımı fay (kırık) hatlarının dağılımına bağlıdır. Çünkü faylar yeraltındaki enerjinin yüzeye çıkması için en elverişli alanlardır.
Dünyada uç büyük deprem hattı vardır. Bunlar:
• Alp-Himalaya(Akdeniz) deprem kuşağı
• Atlas Okyanusu Sırtı
• Büyük Okyanus Deprem Kuşağı (Pasifik ateş çemberi)
Depremlerin büyüklüğü deprem sırasında ortaya çıkan enerjinin büyüklüğü ile şiddeti İse depremin yarattığı etki ile ölçülen birbirinden farklı iki kavramdır. Şiddetinin ölçülmesinde depremin büyüklüğü ya da depremin odak derinliği gibi doğal etkenler dışında beşeri etkenler de on plana çıkar ki nüfus miktarı, yapıların depreme dayanıklı olup olmayışı gibi faktörler depremin şiddetini belirleyebilir. Örneğin aynı büyüklükte ancak farklı merkezlerde gerçekleşen depremlerden biri büyük bir yıkıma sebep olurken diğeri küçük ekonomik kayıplarla atlatılabilmektedir.
Dünyada her gün farklı büyüklükte birçok deprem gerçekleşir, yani dünyamız sallanmaktadır; ancak büyüklüğü 8,0’ı gecen depremlere yılda ortalama bir kez rastlanmaktadır.
Depremin Doğa, İnsan ve Yapılar Üzerindeki Etkileri
• Can ve mal kaybı yaşanır.
• Ulaşım aksar.
• Binalar zarar görür.
• Yeni fay hatları oluşabilir.
• Yangınlar görülebilir.
• Tsunamiler oluşabilir.
• Heyelan (yer kayması), kopma ve çökmeler görülür.
• Toprak ve çamur akmaları görülür. Depremler zaman zaman yer altı suyu içeren tabakaları etkileyerek suyun mevcut çatlaklardan yeryüzüne çıkmasını ve çamurla birlikte akmasına neden olmaktadır.
• Yerleşimin sık olduğu şehir ve kasabalarda deprem sırasında oluşan yangınlar, önlem alacak araçların yangın yerine ulaşamaması nedeniyle hızla yayılma ve büyük boyutlarda zarar verme eğilimi göstermektedir.
• Sağlık hizmetleri yetersiz kalır.
Günümüze yakın bazı depremler ve sonuçları
İzmit Depremi: (17 Ağustos 1999) 7,4 büyüklüğündeki 17500 insan hayatını kaybetmiştir.
İran Depremi: (26 Aralık 2003) Bam kentindeki 6.6 büyüklüğündeki deprem 30 bin kişinin ölümüne neden oldu. Kentin yüzde 60’ı yıkıldı. Deprem, can kaybıyla ülke tarihine geçmiştir.
Hint Okyanusu Depremi: (2004) 9,1-9,3 büyüklüğünde kaydedilen en şiddetli depremlerden biri. Yarattığı tsunamilerle birlikte 230 000’in üzerinde insanın ölümüne sebep oldu.
Keşmir Depremi: (2005) 7,6 büyüklüğündeki deprem yaklaşık 80 000 kişinin ölümüne sebep oldu.
Cava Depremi: (2006) 6,2 büyüklüğünde meydana gelmiştir. Yaklaşık 700 000 kişi hayatını kaybetmiştir.
Endonezya Depremi: ( 2007) 8,4 büyüklüğündeki depremde 250 000’den fazla kişi hayatını kaybetti.
Çin Siçuan eyaleti: (2008 ) 7,8 büyüklüğündeki depremde 70 000 kişi hayatını kaybetti.
Japonya Depremi: 11 Mart 2011 Cuma günü, yerel saatle 14.46’da (Türkiye saatiyle 07.46’da), Japonya’nın kuzeydoğusundaki okyanus açıklarında 9,0 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Depremin ardından da en yüksek düzeyde tsunami (dev dalga) uyarısı yapıldı. 10.000’den fazla kişi hayatını kaybetti.
Dünyada en fazla can kaybına yol açan depremler:
1556 yılında Çin Şancı’da 830000 kişinin deprem nedeniyle hayatını kaybettiği sanılmaktadır. Depremin büyüklüğünün 9’un üzerinde olduğu sanılmaktadır. Yine 1976’da Çin’in Tangshan eyaletinde 7,5 büyüklüğünde bir deprem olmuştur. Resmi açıklamalarda 255 000 kişinin olduğu açıklansa da tahminler 650 000 kişinin olduğu 800 000 kadar kişinin de yaralandığı yolundadır.
Türkiye’de en fazla can kaybına yol açan deprem:
26 Aralık 1939 Erzincan’da olmuştur. 8,0 büyüklüğündeki deprem yaklaşık 33000 kişinin hayatına mal olmuştur. İstanbul’da 1509 yılında gerçekleşen depremde ise 56 000 kişinin olduğu tahmin edilmektedir.
Depremler ve Türkiye
Türkiye dünyanın üç büyük deprem kuşağından biri olan Alp-Himalaya deprem kuşağı üzerinde yer almaktadır ve topraklarının %96’sı, nüfusumuzun ise %98’i deprem tehlikesiyle karşı karşıyadır. 1900’lu yıllardan günümüze gelinceye kadar 100 000’i aşkın insanımız deprem nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Bu durum Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu göstermektedir.
Ülkemizde yalnızca Taşeli platosu ve kuzeyindeki dar alan dışında deprem büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Yerleşim alanlarımızın, sanayi kuruluşlarımızın, enerji üretim alanlarımızın ve ulaşım hatlarımızın neredeyse tamamı deprem riskiyle karşı karşıyadır. Ülkemizde yılda ortalama 5944 bina deprem nedeni ile yıkılırken 965 insanımız deprem nedeniyle hayatını kaybediyor.
Gelecekte meydana gelebilecek depremlerde İstanbul ve İzmir’de 70 000 kişinin hayatını kaybedebileceği ve milyarlarca dolarlık maddi zararın oluşacağı tahmin edilmektedir; ancak daha önceden de belirtildiği gibi depremin yaşanması çok büyük kayıplar verileceği anlamına gelmez alınacak tedbirlerle depremlerin oluşturacağı zararlar en alt düzeye indirilebilir.
B) TSUNAMİLER
Japonca bir kelime olan tsunami, liman dalgası anlamını taşır. Genellikle denizde depremlerden sonra meydana gelen dev dalgalardır. Bu dev dalgaların etkisi bazı durumlarda atom bombasının verdiği tahribata yaklaşmaktadır. Tsunamiler okyanus ya da deniz tabanında oluşan tektonik olaylarla ilgili olarak ortaya çıkan bir dizi yıkıcı dalgalardır. Açık denizdeki Tsunamiler büyüklük bakımından normal dalgalardan farksızlardır; ancak oluştukları noktadan itibaren her yöne doğru yayılarak ilerleyen bu dalgaların hızı 800-900 km’lere ulaşabilmektedir. Dalgalar sığ sulara ulaştıklarında sürtünmenin etkisiyle hızlarını kaybederler; ancak arkadan büyük bir hızla gelen su kütlesi koy, körfez ve kıyılarda önüne çıkan her şeyi yok eden dalgalara dönüşürler. Tsunamide oluşan dalganın diğer deniz dalgalarından farkı, su zerreciklerinin sürüklenmesi sonucu hareket kazanmasıdır. Bir başka özellikleri ise çok uzun süreli dalgalar olmasıdır. Karşılarına çıkan tüm engellere rağmen binlerce km’lik mesafeleri aşarak ilerleyebilirler. Dünyada Tsunamiler en fazla Büyük Okyanusta görülmektedir ve burada bulunan Japonya, Filipinler, Hindistan, Papua Yeni Gine ve Endonezya gibi ülkeler tsunamilerden en çok zarar gören ülkelerdir.
Yakın zamanda yaşanan büyük Tsunamiler
1960 yılında, Şili açıklarındaki bir depremin neden olduğu tsunami, sadece Şili kıyıları boyunca değil, Pasifik okyanusunda (Büyük Okyanus) 15 saatte 12.500 km yol alarak Havai adalarını etkilemiş, 22 saat sonra da Japonya kıyılarını sular altında bırakmıştır.
2004 yılında Endonezya’nın Sumatra Adası’nın batı sahili açıklarında meydana gelen 9,1 büyüklüğündeki deprem sonucunda 1000 km’lik bir fay hattı oluştu. Tsunami dalgaları 10 metreye ulaşıp yaklaşık 150.000 kişinin ölümüne sebep olmuştur. Deprem ve dev dalgalardan en çok etkilenen ülkelerden biri olan Maldivler ‘de yüzlerce ada tamamen yok olmuştur. 1192 adadan oluşan Maldivler ‘de 200 ada haritadan silinmiştir. Denizden yüksekliği sadece bir metre olan 300 bin nüfuslu ülkenin başkenti Male’nin üçte ikisi sular altında kalmıştır. Dev dalgalar 1 saat içinde Endonezya ve çevresindeki adaları, 2 saat sonra Tayland ve Sri Lanka’yı, 3-4 saat sonra Hindistan ve Maldiv Adalarını, 5 saat sonra Madagaskar’ı, 6 saat sonra ise Afrika’nın doğusundaki Somali, Kenya, Tanzanya sahillerine ulaşmıştır.
Japonya Depremi: 2011 günü, Japonya’nın kuzeydoğusundaki okyanus açıklarında 9,0 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Depremin ardından oluşan 10 metreyi gecen tusunami Japonya kıyılarını vurdu.
Tsunamiler ve Türkiye
Türkiye dünyanın önemli deprem kuşaklarından biri olan Akdeniz deprem kuşağında yer alan bir ülkedir. Akdeniz’de geçmiş zamanlarda tsunamilerin oluştuğu bilinmektedir ve günümüzde bu çevrede oluşacak büyük bir depremin etkisi ile yeniden bir tsunaminin oluşabileceği düşünülmektedir. Son 1000 yılda Akdeniz’de 17, Ege’de 35, Marmara’da 11 tsunami etkili olmuştur. 14 Eylül 1509’daki büyük İstanbul depremi sırasında Marmara ‘da yaşanan tsunamide deniz yükselerek karaya doğru 250 metre kadar sokularak İstanbul surlarına kadar İlerlemiştir. Yine 17 ağustos 1999 depreminde İzmit depreminden sonra da dev dalgalar oluşmuştur
C) VOLKANİK OLAYLAR
Dünya üzerinde volkanik patlamaların nerelerde olacağı bilinmektedir. Günümüzde 500 civarında aktif volkan vardır. Aktif volkanlar levha sınırlarında magmanın aktif olabileceği alanlardadır. Volkanik olayların çoğu yerin kabuk kısmının en ince olduğu okyanus diplerindedir. Deniz seviyesinin üzerindeki volkanik olayların çoğu Pasifik Okyanusu kıyılarındadır. Alana Ateş çemberi denilmektedir. Volkanik araziler verimli topraklar oluşturduğundan bu alanlarda görülebilecek tehlikeler bilindiği halde bu alanlara yerleşilmektedir.
Tarihteki büyük volkanik patlamalardan bazıları
• Son 10 bin yılın en şiddetli patlaması 1815’te Endonezya’daki Tambora volkanında olmuş. 90 bin kişi yaşamını yitirmiş. Bunlardan 12 bin kadarı akıntılar, geri kalanı da depremler, patlama sonrası kaos ortamı ve açlıktan olmuş. Patlamanın başlamasıyla volkanın çevresinde, 200 mil çapındaki bir alan 3 gün boyunca tümüyle karanlıkta kalmıştır.
• Java ile Sumatra arasında yer alan Krakatoa volkanının 1883’teki patlaması sırasında tsunami dalgaları meydana gelmiş; 36 bin 400 insan hayatını kaybetmiştir. Bu patlama 4500 km’yi aşkın mesafeden duyulmuştur.
• Kolombiya’da, 1985 yılında, 150 yıllık bir uykudan sonra, Nevado del Ruiz yanardağı patlamış, yüzlerce insanın ölümüne neden olmuştur. Nevado Del Ruiz’in patlaması, o bölgede bulunan buz ve karı eritmeye yetecek kadar ısı yaydığı için, çamur ve su seli, dağın eteklerinden gelerek 50 km kadar uzaktaki Armero kasabasını 3 metre kalınlıkta çamur tabakası altına gömmüş, Armero şehrini silip süpürmüştür. Bu olayda 23 bin kişi hayatını yitirmiştir.
• 1902’de Karayıp adasında Pelee Dağı’nın patlamasıyla 30.000 kişi hayatını yitirmiştir.
• İtalya’nın güneyindeki antik kent Pompei M.S. 79’da Vezüv Dağı’nın patlamasıyla kul altında kalarak yok olmuştur. Pompei ve Herculaneum’da 16 bin kişi olmuştur.
D) HEYELANLAR
Yamaç dengesinin çeşitli sebeplerle bozulması sonucu arazinin bir bölümünün yerçekiminin etkisiyle koparak yamaç boyunca aşağıya ilerlemesi olayına heyelan denir. Dünyanın birçok bölgesinde görülebilen Bir bölgede heyelanın oluşmasını kolaylaştıran doğal ve beşeri etkenler şu şekilde özetlenebilir.
Doğal nedenler
• Arazinin yüksek eğime sahip olması
• Uzun sureli yağışlarla ya da ani kar erimeleriyle zeminin suya doygun hale gelmesi.
• Ani donma ve buharlaşma sonucu yamaç dengesinin bozulması
• Ana kayanın kil gibi su geçirmeyen kayaçlardan oluşması
• Bitki örtüsünün cılız olması
• Volkanizma ve deprem gibi olaylar sonrası oluşan sarsıntılar
Beşeri Nedenler
• Yol yapımları, köprü ve baraj inşaatları sırasında yamaç dengesinin bozulması
• Riskli bölgelerde taş ve maden ocaklarının işletilmeye açılması
• Riskli bölgelerin yerleşime açılması ile yamaçlara fazladan yük binmesi.
• Bitki örtüsünün tahrip edilmesi.
• Meraların aşırı kullanılması sonucunda yok olması
• Eğimli arazilerin tarıma açılması ve kullanılan yanlış tarım yöntemleri.
Heyelanların zararlarının azaltılması için
• Doğal bitki örtüsü iyi korunarak yamacın tutucu kuvveti artırılmalı
• Yamaçlarda teraslama ve ağaçlandırma yapılmalı
• Yamaçların alt kesimlerine koruyucu beton duvarlar yapılmalı
• Yamaçların eğimleri mümkün olduğunca azaltılmalı
• Yamaçtaki ana kayanın çeşitli katkı maddeleri ve tekniklerle sertleştirilmeli
• Heyelan riski olan bölgeler yerleşime açılmamalı riskli bölgelerdeki yerleşmelerde başka alanlara taşınmalı
• Yol, baraj, köprü vb. inşaat çalışmalarında arazinin özellikleri dikkate alınmalı
• Heyelan konusunda tüm kurum ve kişiler bilinçlendirilmeli
Heyelanlar ve Türkiye
Topraklarımızın yaklaşık %80’i eğimli arazilerden oluşmaktadır ayrıca çok geniş alanlarda kurak ve yarı kurak iklim şartları egemen olmaktadır. Bu durum ani sıcaklık değişimleri ve şiddetli yağışların sıkça görüldüğü bir ülke olmamızı sağlamaktadır. Heyelan oluşumunu kolaylaştıran bu doğal faktörlerin üzerine bir de insanlarımızın bölgenin doğal yapısını düşünmeden yapmış oldukları yanlış arazi kullanımları, yol çalışmaları ve bitki örtüsü tahribatları gibi beşeri faktörlerin eklenmesi ülkemizi heyelana ve zararlarına sıkça maruz kalan bir yer haline çevirmiştir. Ülkemizde heyelana en elverişli bölgeler yüksek eğimi ve killi kayaçları fazlaca barındıran Karadeniz Bölgesinin orta ve doğu kesimleridir. Bölgenin neredeyse %90’ı heyelan riski taşımaktadır. Yaşanan heyelan olaylarının büyük kısmı kar erimelerinin yoğun olarak görüldüğü ilkbahar aylarında gerçekleşmektedir. Ülkemizde 8 milyona yakın insanımız heyelan riski altında yaşamaktadır.
Yakın Zamanda Türkiye’de ve Dünya’da Yaşanan Bazı Ekstrem Heyelanlar ve Sonuçları
• 1970’de Peru’da 25 000 kişi
• 1987’de EL Salvador’da 1000 kişi
• 1988’ de Tayland’da 400 kişi
• 1994’de Kolombiya’da 300 kişi
• 2008 ‘de Cin’in Siçuan’ da 277 kişi
• 17 Mart 2005’te Sivas’ta yaşanan heyelan olayında ise 15 kişi heyelan sonucunda toprak altında kalarak hayatını kaybetmiştir.
3. HİDROLOJİK KARAKTERLİ EKSTREM OLAYLAR;
Esasen meteorolojik olarak suyun uzun sureli yokluğu ya da kısa surede aşırı derecede fazlalaşması ile ortaya çıkan olaylar olduğu için aşırı yağışlar ve kuraklık gibi ekstrem olaylar bu başlık altında incelenmiştir.
A- AŞIRI YAĞIŞLAR
Aşırı yağışlar yıllık olarak hesaplanabildiği gibi aylık, haftalık ve günlük olarak ta hesaplanabilir. Aşırı yağışın en tehlikeli yanı sel ve taşkınlardır. Bir bölgede uzun suren yağışlar sele neden olmazken daha az miktarda yağış olmasına rağmen kısa surede düşen yağışlar sele neden olabilmektedir. Çünkü yağışlarla gelen büyük su kütlesi çok kısa surede yerle temas ettiğinden bitki ve toprak tarafından tutulamaz ve doğrudan akışa geçerek sel oluşmasını sağlar. Dünyada hemen her bölgesinde değişik sıklıkta ve boyutta görülen seller doğal afetlerin en yaygın olanıdır. Her yıl binlerce insan sel ve su taşkınları yüzünden hayatını yitirmektedir. Selden etkilenen insan sayısı ise her yıl 75 milyonun üzerindedir. Yıllar ilerledikçe bu sayıda sürekli olarak nüfusun ve afet sayısının artışına paralel olarak artmaktadır. Seller eğer bir akarsuyun yatağının taşmasına neden olursa taşkın adını alır ve her su baskınını taşkın olarak adlandırmak doğru değildir.
Sellere en çok, nehir yataklarında taşmalar sonucunda rastlanır. Nehir yataklarına gelen suyun sele dönüşmesine, yatakların amacı dışında kullanılması da yol acar. Günümüzde yaşanan selleri bir doğal afete çeviren olay insanların yaptığı yanlış uygulamalardır. Çarpık kentleşme sonucu dere yataklarında yapılaşmanın artması ve akarsu yatağının doldurulmasıyla oluşan seller her yıl ülkemizde büyük mal ve can kaybına sebep olmaktadır.
Ani sellerin meydana getirdiği ölümlerin yarısı araba ile İlişkili olduğundan, asla sel sularının bulunduğu bölgelerde araba kullanılmamalıdır. Yolları dolduran sular eğer yarım metre yüksekliğe ulaşmışsa, arabanızı sürükleyebilir.
İnsanlar tarih öncesi cağlardan beri yaşamak için hep akarsu kenarlarını ve deniz kıyılarını tercih etmişlerdir. Suya yakın olmak demek; daha kolay yaşama, verimli topraklar, ılıman bir iklim, kolay ulaşım anlamını taşımaktadır. Zaten eğer İnsanlar taşabilecek bu sulara yakın olmasalardı sel bir afet olarak karşımıza çıkmayacaktı.
Seller Sonucunda
• Hızla akan su kütlesi önüne çıkan her şeyi tahrip ederek İlerler.
• Can kayıpları yaşanır.
• Yollar, köprüler, binalar ve araçlar kullanılamaz hale gelerek çok büyük ekonomik kayıp yaşanır.
• Ulaşımda aksamalar olur.
• Tarım alanları hızlı erozyonla tahribata uğrar.
• Limanlar büyük zarar görür.
• Enerji üretiminde ve aktarımında aksaklıklar yaşanır.
Seller ve Türkiye
Ülkemizde en çok görülen afetlerin başında sel gelmektedir. Toplam yüz ölçümümüzün % 9’a yakınlık bir kısmı su baskınları ve sellerden etkilenmektedir ve depremden sonra en fazla can kaybına yol açan afet olmuştur.
Aşırı yağış kaynaklı sellerin ülkemizde bu denli fazla etki yaratmasının en önemli sebebi ise iklim, bitki örtüsü ve topoğrafya gibi doğal etkenlerden daha çok insanımızın doğal ortamları tahribatı ve yanlış arazi kullanımı uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Özellikle hızla artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılama adına yapılan yanlış yerleşme çalışmaları doğal dengeyi bozarak afet etkisi yaratmaktadır.
B- KURAKLIK
Belirli bir zaman diliminde yağış yetersizliği nedeniyle yer altı ve yerüstü sularının ortalama değerlerin altına düşmesi ile oluşan su eksikliği durumuna kuraklık denir. En yavaş gelişen ekstrem olay kuraklıktır ancak sonuçları bakımından en fazla zarara yol açan olaylardan biridir.
Tek başına yağış miktarında azalma olması o bölgede kuraklık olduğu anlamına gelmez. Bir bölgede kuraklık yaşandığının tam olarak saptanabilmesi için o bölgedeki sıcaklık, yağış miktarı ve yağış rejimi ile buharlaşma koşullarının birlikte ele alınarak incelenmesi gerekir.
Tüm bu faktörler incelendikten sonra o yerde oluşan su eksikliği düşen yağışlarla kapatılamıyorsa kuraklık yaşanıyor demektir.
Kuraklık kısa ya da uzun sureli olabilir; ancak kuraklığın suresinin uzaması olumsuz sonuçların da artmasına neden olur. Hatta kuraklık periyodunun uzaması tıpkı bir hastalığın insan vücuduna yerleşip kronikleşerek telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açması gibi o bölgedeki doğal hayatı tamamen etkileyerek çölleşmeye sebep olabilmektedir.
Belirgin 3 kuraklık tipi vardır.
1. Meteorolojik Kuraklık
Belirli bir zaman periyoduna ait normallerden (genellikle en az 30 yıllık) meydana gelen sapma olarak tanımlanır. Bu tanımlamalar genellikle bölgeseldir ve tahminen bölgesel klimatolojinin tam olarak anlaşılması temeline oturur. Normal olarak meteorolojik ölçümler kuraklığı ifade etmede başta gelen göstergelerdir. Devam eden bir meteorolojik kuraklık olayı hızlı bir şekilde kuvvetlenebilir veya aniden sona erebilir. Kuraklık periyotları genellikle, belirlenen eşik değerlerinin altında yağışlı olan günlerin sayısı olarak tanımlanmıştır.
2. Tarımsal Kuraklık
Bitkinin kok bölgesinde, büyüyüp gelişmesi için yeterli nem bulunmaması durumu olarak ifade edilir. Büyüme periyodu boyunca, belirli bir bitkinin suya ihtiyaç duyduğu belirli bir kritik döneminde yeterli toprak nemi olmadığı zaman tarımsal kuraklık meydana gelir. Tarımsal kuraklık meteorolojik kuraklıktan sonra ve hidrolojik kuraklıktan önce ortaya çıkan tipik bir durumdur. Tarımsal kuraklık, toprağın derinlikleri doymuş halde olsa bile urun verimlerini ciddi oranda düşürebilir. Yüksek sıcaklıklar, düşük nispi nem ve kurutucu rüzgârlar yağış azlığının etkilerinin katlanmasına sebep olur.
3. Hidrolojik Kuraklık
Hidrolojik kuraklık, uzun sure devam eden yağış eksikliği neticesinde ortaya çıkan yeryüzü ve yer altı sularındaki azalma ve eksiklikleri İfade eder. Nehir akım ölçümleri ve gol, rezervuar, yer altı su seviyesi ölçümleri İle takip edilebilir. Yağmur eksikliği ile akarsu, dere ve rezervuarlardaki su eksikliği arasında bir zaman aralığı olduğundan dolayı hidrolojik ölçümler kuraklığın ilk göstergelerinden değildir. Meteorolojik kuraklık sona erdikten uzun sure sonra dahi hidrolojik kuraklık varlığını sürdürebilir.
Kuraklık sonucunda
• Su kaynakları ve tarımsal verim azalır.
• Enerji üretimi azalır.
• Doğal bitki ve hayvan türleri zarar görür.
• Sanayi üretimi azalır.
• Orman yangınlarının sayısı artar.
• Kirlilik başlar ve salgın hastalıklarda artış yaşanır.
• Hem ülke içinde hem de uluslararası düzeyde su paylaşımı İle İlgili sorunlar yaşanır.
• Sosyal ve ekonomik denge bozulmaya başlar.
Kuraklık ve Türkiye
Türkiye eski zamanlardan İtibaren su zengini bir ülke olarak lanse edilmiş olsa da aslında su fakiri bir ülkedir. ABD, Kanada, Rusya gibi ülkelerde kişi başına yıllık su varlığı 10.000 m3 İken Türkiye’de bu rakam 1000 m3 kadardır. Ülke topraklarımızın büyük kısmı kurak ve yarı kurak İklimin etkisi altındadır hatta sınırlı olmakla birlikte çöl benzeri alanlar bile mevcuttur. Bu durum sık sık kuraklık olaylarının yaşanmasına sebep olmaktadır. Özellikle deniz etkisine kapalı iç bölgelerimiz kuraklık riskinin en çok hissedildiği alanlardır. Özellikle yaz aylarında yaşanan kuraklık olayları Türkiye’nin bulunduğu kuşakta normal bir olay olarak kabul edilse de yağış eksikliğinin suresinin uzaması önemli zararlara sebep olmaktadır. Nisan ayı itibarı İle kuraklık ülkemiz genelinde etkili olmaya başlar ancak yıldan yıla bunda değişiklikler olabilir.
Kuraklıktan korunmak ve zararlarını azaltmak için
– Su yönetimi iyi yapılandırılmalı
– Halk kuraklık konusunda bilinçlendirilmeli
– Yetiştirilen ürünlerde su varlığı dikkate alınmalı.
– Doğal bir varlık olan suyun daha verimli kullanılması sağlanmalı.